Fosil Yakıtlar

Günümüzde Dünya, enerjisinin neredeyse  %80’i fosil yakıtlar tarafından sağlanmaktadır. Fosil yakıtlar, Dünya çapında 10 TW üzerinde enerji hizmeti sağlamaktadır. Bunun; %43’ü petrol, %40’ı kömür, %17’si doğalgazdır. Fosil yakıtların Dünya üzerine oluşturduğu 3 risk söz konusudur:

1.Risk:Fosil yakıtların tükenmesi

2.Risk:Ülkeler arası enerji savaşı

3.Risk:Karbondioksit salınımı sonucunda değişen küresel iklim şartları

Dünya’da kömür rezervi petrol rezervinden daha fazladır fakat kömür petrolden daha fazla  karbon salınımına neden olur(yaklaşık 2 katı).  Karbondioksit salınımı bu şekilde artmaya devam ederse; Sıcaklıklar 38 derece artabilir, hastalık iletimi artabilir ve aşırı hava olayları olabilir.

Dünya’yı tehdit eden bu fosil yakıtların etkisinden kurtulmak için yeni arayışlara girilmektedir. Karbondioksit salınımlarını azaltacak potansiyelin var olduğunun farkına varılırken yenilenebilir enerji kaynaklarına olan eğilimle bu sorunun çözülmesi umut edilmektedir.

BİYOKÜTLEDE ALG ÇAĞI

Enerji ihtiyacı devamlı artan dünya, alışılagelmiş kaynaklar dışında başka çözümler bulmaya mecbur kalmış durumdadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından en önemlilerinden biri biyokütledir. Bu enerji türü mucizevi bir nimettir. Çünkü Dünya döngüsü, kendi kendine işlerken açığa çıkan atıktan bile zararsız bir şekilde enerji sağlamak mümkündür. Günümüzde algler biyokütlenin baş yapıtı olma yolunda ilerlemektedir.

Alg mekanizması

Algin popüler olmasında fizyolojik yapısının büyük önemi vardır.

Fotosentezle ürettikleri ürünleri nişasta olarak depolama gibi bir işlemin içerisine girmemektedir. İçerik olarak Klorofil-C taşıyan algler; aynı zamanda bitki türlerinde bulunmayan farklı pigmentleri de bünyesinde barındırmaktadır.

Az da olsa karbondioksiti geri kazanım sağlamaktadır. Böylece karbon emisyonunda azalım sağlanmaktadır.

Alg türlerin spesifik özelliklerine göre ototrofik şartlar haricinde, heterotrofik ve miksotrofik olarak da gelişebilmektedirler.

Ototrofik mikroalgler, inorganik karbonu kullanmaktadırlar ve hidroksil üreterek pH’ı yükseltmektedirler.

Heterotrofik mikroalgler, organik karbonu kullanmaktadırlar ve CO2 üreterek pH’ı düşürmektedirler.

Miksotrofik mikroalgler eş zamanlı olarak hem organik hem de inorganik karbonu kullanmaktadırlar ve pH değeri değişkenlik göstermektedir.

Algin en seçici özelliklerinden biri de izolasyon şeklidir. Kirlenmiş bir bölgeden alınan algin yapısı kontaminantlara daha dayanıklı olacağından atıksu arıtımında kullanılabilmektedir. Örneğin: NASA Ames araştırma merkezinde yürütülen OMEGA projesinin başında olan Dr. Jonathan Trent uzun soluklu bu çalışmada sürdürülebilir ve karbon açısından nötr enerji kaynakları ile ilgili olumlu sonuçlar elde etmiş ve mikroalgler kullanarak hayli etkili sayılabilecek sistem ortaya konmuştur.

Alglerin olduğu ortama kolayca adapte olma özelliği, çok kolay ve işlemsiz çoğalabilmeleri bilim insanları tarafından büyük ilgi görmektedir.  Çalışmaların yoğun bir şekilde ilerlemesinin sonucunda faydası  küresel ısınma, sera etkisi gibi ciddi sorunların azalmasına yardımcı olurken kirlilik oranı da büyük miktarda azalmış olacaktır.

 

 

 

Ebru ŞEN

Ülkeme, milletime faydalı ve bilinçli bir mühendis olarak hizmet etme amacıyla devamlı gelişen ve gelişmek için çaba gösteren nesillerden olmak dileğiyle...

50% LikesVS
50% Dislikes

Ebru ŞEN

Ülkeme, milletime faydalı ve bilinçli bir mühendis olarak hizmet etme amacıyla devamlı gelişen ve gelişmek için çaba gösteren nesillerden olmak dileğiyle...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.